Nazım Hikmet dahiyane ve efsanevi şairdir, aşağıda çarpıcı bir bölümünü okuyabileceğiniz Memleketimden İnsan Manzaraları başyapıtı kabul edilir,
bahsi geçen Ali Kemal de, İngiltere başbakanlığı yapan Boris Johnson'un öz, bugün ruhlarını üç kuruşluk maaşa satan ak yürüyenlerin ise manevi dedesidir...
-------------------------------------------------------------------------------------------
Vagonlar geliyorlar sallanarak.
Kartallı kazım
köprünün orda bir ağacı gösterdi. tatar yüzlü adama;
" - şu köprünün dibindeki ağaç yok mu?
ard ayakları üstüne kalmış
hayvana benzeyen ağaç?
şu soldaki,
koskocaman.
bak
dalları köprüyü aşan,
o dallara astılar ölüsünü ali kemal'in.
istanbul'dan kaldırıldı herif
güpegündüz
berberden,
beyoğlu'nda tıraş olurken
338'de..."
"- kim bu ali kemal?"
"- gazete muharriri
ingiliz'den para alır
adamıydı halifenin.
gözlüklü
şişman.
kan damlardı kaleminden,
fakat murdar
fakat pis bir kan.
gün olur daha derin
daha geniş yara açar
kalemin düşmanlığı mavzerin düşmanlığından."
"- izmit bizde miydi o zaman?"
"- yeni girmiştik
ingilizler istanbul'daydı daha,
ali kemal'i çalıp getirdiler ingiliz'in mavi gözünden.
burda "geliyor" diye bir şayia çıktı
altı yedi saat önce.
iskeleye yığıldı millet,
belki izmit halkının dörtte üçü
kadınlara varıncaya kadar.
ben ulu caminin ordan bakıyorum
gözümde dürbün.
göründü karşıdan motor nihayet,
bata çıka geliyor.
koştum aşağıya.
ben iskeleye inmeden
çıkarmışlar ali kemal'i motordan.
şurda
tepede
saray meydanında hükümet konağı var
kolordu dairesi,
oraya götürdüler.
konağın önü
meydan
sokaklar
adam almıyor.
kaynıyor karınca gibi izmit halkı.
fakat öfkeli
fakat merhametsiz.
çoğu da gülüyor,
bayram yeri gibi izmit şehri.
hava da sıcak,
gök de bulutsuz.
ali kemal 20 dakka kaldı kalmadı konakta dışarı çıkardılar.
attı bir adım.
etrafını zabitlerle polisler almış.
kireç gibi yüzü.
sarışın.
birden ahali başladı bağırmaya
"kahrol artin kemal..."
durdu.
arkasına baktı
konağın kapısından tarafa.
belki de geri dönüp içeri girmek için.
fakat yüzüne karşı kapıyı ağır ağır kapadılar.
yürüdü sallanarak on adım kadar.
ahali boyuna bağırıyor.
bir taş geldi arkadan
başına çarptı.
bir taş daha
bu sefer yüzüne.
kırıldı gözlükleri,
bıyıklarına doğru kanın aktığını gördüm.
birisi, "vurun," diye haykırdı.
taş
odun
çürük sebze yağıyor.
muhafızları bıraktı ali kemal'i
ahali kara bulut gibi çullandı üzerine
alaşağı ettiler.
orda yerde yaptılar ne yaptılarsa.
sonra açıldı bir parça ortalık.
baktım ki yatıyor yüzükoyun
ayağında bir donu kalmış
kısa bir don.
çıplak eti pelte gibi tombul, beyaz.
bana hala nefes alıyor gibi geldi.
bir ip bağladılar sol ayağına.
hiç unutmam
sol ayağında kundura, çorap filan yoktu
fakat sağ bacağında çorap bağı kalmış.
başladılar ölüyü bacağından sürümeye.
yokuş aşağı, başı taşlara çarpıp gidiyor.
millet peşinde.
bir aralık ipi koptu.
bağlandı yenisi.
ibret alınacak hal.
halkı kızdırmaya gelmez.
bir sabreder iki sabreder;
her ne ise...
böyle dolaştı izmit şehrini ali kemal.
Sonra
dedim ya
astılar şu köprünün üstündeki dallara ölüsünü.
Sonra ölüyü indirdiler
fakat gömleği mi, donu mu ne
iç çamaşırından bir şey
öteki dalda bir iki ay sallanıp durdu.
Sonra satıldı müzayedeyle saatı filan,
çok sonra…